20. yüzyılın ilk yarısı Osmanlının da ortadan kaldırılmasıyla birlikte
dünyanın geleceğinde İslam Medeniyetinin söz sahibi olma gücü kalmadı.
Müslümanlar her coğrafyada deyim yarindeyse bir ölüm kalım mücadelesi
verdiler. Neredeyse yok oluş felaketi ile karşı karşıya kaldılar. Ancak
yüzyılın ikinci yarısı ile birlikte bu karabasan dönemi yavaş yavaş sona
erdi ve hatta müslüman toplumlar yeniden tarihin yapımında kurucu
aktörler olarak kilit rolü oynama azmi, çabası ve iradesi göstererek
yeni bir sıçrama döneminin eşiğine geldiler. Yüzyılın ilk yarısında
hedeflenen müslüman toplumları pasifleştirerek yok etme projelerinin
iflas ettiği görüldü. Bu durum emperyalist güçlerin Sovyetlerin dağılma
süreci ile birlikte müslüman coğrafyaya tekrar yönelerek aynı amaçlar
doğrultusunda yeni plan ve projeler geliştirme ihtiyaçlarının ortaya
çıkmasına yol açtı.
Soğuk savaş döneminin 1990’ lı yıllarla
birlikte sona ermesi ile birlikte global müstekbirler insanlığın önüne
önce Yeni Dünya Düzeni (YDD) projesini sundular. Bu düzen şimdi Büyük
Ortadoğu Projesi (BOP) ile hayata geçirilmek isteniyor. Bölge halkları
çok iyi biliyor ki bu aslında Siyonistlerin binlerce yıllık hedefi olan
Büyük İsrail Projesinden (BİP) başka bir şey değildir.
Bu
amaçların gerçekleştirilmesi için Bush’un güvenlik danışmanı Rice’nin de
başlangıçta söylediği gibi bölgedeki 22 ülkenin sınırlarının değişmesi
gerekmektedir. Bunun ilk adımları da Afganistan ve Irak’ın işgalleri ile
atılmıştır.
İkinci hedef enerji kaynaklarının ele
geçirilmesidir. Daha şimdiden bolge petrollerinin %40’ı olan Irak
petrolleri, Afganistan’daki zengin uranyum kaynakları fiilen olmak üzere
el değiştirdi. Bu durum dünya bor tuzlarının %75 ine sahip bulunan
ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir.
Üçüncü olarak yüksek ve
ileri teknolojinin bölge ülkelerinin eline geçmesi de engelleniyor.
Bizim ülkemizde değişik zamanlarda yapılmaya çalışılan nükleer
santrallerin çeşitli ‘tesadüfler’(!) sonucunda sürekli ertelenip akim
kalması, bölge ülkelerinin ( Tabi ki İsrail hariç) elinde bulunabilecek
nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların küresel tehdit olarak dünyaya
gösterilmesi bu amaca hizmet etmektedir.
Bir başka hedef ise
küresel sömürü aracı olan doların mevcut hegemonyasının sürdürülmesidir.
Bölgedeki enerji kaynakları da kullanılarak bu ülkelerin ekonomik
olarak felç edilme durumunun sürdürülmesi amaçlanmaktadır. Öyle ki her
imkana sahip olan bir ülke bile doları yoksa hiçbir şey yapamaz
haldedir. Dolar bulmak için ise ya borçlanması ya da mevcut imkanlarını
başka birilerinin bastığı kağıt parçaları ile değişmesi gerekmektedir.
Bunun da özellikle bölge ülkelerinin köleliğinin devam etmesi anlamına
geldiği çok açıktır.
İkiz kulelere yapılan şaibeli saldırılar
sonrasında dünyaya nizamat vermek için yola çıkan Amerikanın yaptığı
işin adını “Teröre karşı topyekün haçlı savaşı” olarak koyması da bir
tesadüf değildi.
Yaşadığımız bu coğrafyaya yönelik hesaplar, bu
coğrafyanın gerçeklerini, dinamiklerini, değerlerini yok sayarak
belirleniyor. Bu kuşatıcı projeler bile meydana gelecek sürprizleri
önleyemeyecek, kontrol altına alamayacaktır. Bunca baskı, aşağılama ve
kan, bütün hesapların boşa çıkarılacağı gelişmeleri tetikleyecektir.
BÜYÜK DOĞU MU BÜYÜK ORTADOĞU MU ?
Sayın
Başbakan Kültür Bakanlığının düzenlediği Üstad’ı anma toplantısında
“Üstad’ın ideolocyasının kendisine bugünkü ufukları açtığını” söylemiş.
Galiba bize, “Baylar ve bayanlar endişeye kapılacak bir şey yoktur.
Büyük Ortadoğu Projesi aslında Üstad’ın Büyük Doğu idealinden başka bir
şey değildir.” demek istedi. Biz de Üstad’ın ideolocya örgüsünden iki
paragrafı bu vesile ile hatırladık...:
“Biz hangi milleti ve
siyasî zümresiyle olursa olsun, Avrupalıların hoşuna gittikçe ve
alkışını topladıkça, böbürlenmek yerine başımızı taştan taşa vursak daha
iyi ederiz. Zira bizim, hangi milleti ve siyasî zümresiyle olursa
olsun, Avrupalının hoşuna gitmemiz ve alkışını toplamamız, ancak
kendimizi tahrip ve inkarımız nispetinde kabildir.”
“Şu yüzden
ki, biz Avrupalının kendi familyasından sandığı bir millet değiliz.
İstediğimiz kadar ondan olduğumuzu iddia edelim, onun kılığına bürünelim
ve harfleri ile yazalım, Avrupalı bu iddiamızı, hatta bu iddiada
muvaffakiyetimizi alkışlarken, için için bize gülecek, bizden tiksinecek
ve tuzağa kendi ayağıyla düşen bu safdil avı kaçırmamak için her
şaklabanlığı yapacaktır.”
MÜSLÜMAN ALİMLER BİRLİĞİ
Geçtiğimiz
ay içinde Tanınmış âlimlerden Yusuf El Kardavi başkanlığında, “Dünya
Müslüman Alimler Birliği” kuruldu. Birlik, müslümanların kendi
içlerindeki dağınıklığa son vermeyi amaçlıyor. Aynı zamanda İslam
dünyası dışındaki toplumların da İslam dini hakkındaki yanlış
bilgilerini düzeltmeyi, önyargılarını yok etmeyi de hedefliyor.
Dünya
Müslüman Alimler Birliğinin amaçlarına uygun olarak hareket etmesini,
hedeflediği çalışmaları en güzel bir şekilde yapmasını, müslüman
birliğini sağlamasını temenni ediyoruz.
Büyük Ortadoğu
Projesiyle İslam dünyasının işgal edilmek istendiği bir dönemde başta
D-8 olmak üzere, Dünya Müslüman Alimler Birliği gibi önemli kuruluşlara
çok ihtiyacımız var. Bu kurumlara sahip çıkmalı, işgale sömürüye ve
adaletsizliğe karşı ciddi bir kalkan olduklarının farkında olmalıyız..
ACABA MI ?
ABD’nin
eski başkanlarından Reagan, Siyonizm’in armagedon diye adlandırdığı
büyük kıyamet savaşına işaret ederek “İsa ile Deccal arasında, Kudüs
civarında vuku bulacak savaşı muhtemelen bizim nesil görecek.” diyordu.
Peygamberimiz,
Deccal denilen büyük fitneden bahsederken, kendisinden önceki bütün
peygamberlerin ümmetlerine bundan bahsettiğini bildirmişti. Deccal
dünyaya şerri hakim kılmak için savaşacak ve “Rablık” iddiasında
bulunacaktır. İslam kaynakları 70.000 yahudinin ona tabi olacağını
yazar. Hz. İsa ikinci defa avdet edecek ve deccalle savaşarak onu
yenecektir. Siyonist evangelist ittifakının armagedon dediği bu savaşa
bizim kaynaklarımızda Melhame-i Kübra adı verilmektedir. Bu savaşın
gerçekleşeceği yer ise “atların diz kapaklarına kadar kana gömüleceği”
haber verilen Amik Ovasıdır. Amik Ovası Konya’nın güneydoğusunda ve
Torosların eteklerinde yer almaktadır
Yukardaki
haber yorumdada bahsi geçen Melhame_i Kübra Peygamber efendimizin sav
bahsettiği kahramanlık savaşının tarihi dogrusunu ALLAL cc bilir ama çok
yaklaştıgını düşünüyorum sevgili müslüman kardeşlerim biz müslümanlarda
bu çıkması yakın olan savaşa hazırlıklı olmamız gerekir diye
düşünüyorum.
5012 - Hz. Muâz İbnu Cebel radıyALLAHu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):
"Beytu'l-Makdis'in
imârı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harâbı melhamenin (savaşın)
çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccâl'in
çıkmasıdır!" buyurdular. Sonra elini (Resûlullah), konuşmakta olduğu
kimsenin (yani Hz. Muâz'ın) dizine vurdular ve:
"Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi" buyurdular."
Hz.
Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalatu vesselam'ın
konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel radıyALLAHu
anh'tır.)"
Ebu Davud, Melahim 3, (4294).
5013 - Abdullah İbnu Büsr radıyALLAHu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Melhame ile Medine'nin fethi arasında altı yıl vardır. Yedinci yılda da Mesih Deccâl çıkar."
Ebu Davud, Melahim 4, (4296); İbnu Mace, Fiten 35, (4093
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder